1980 öncesi Halkevleri Genel Başkanı, 27 Mayıs 1960 sonrası kurulan Milli Birlik Komitesi üyesi ve daimi senatör Ahmet Yıldız bir sohbetinde, Harp Okulu’ndan mezun olan her teğmenin gelecek kariyer planlarında (o zamanlar bu sözcük henüz İK literatürüne girmemişti) iki önemli hedefinin olduğunu, birincisinin kurmaylık ara hedefi ile orgeneral ve ardından Genelkurmay Başkanı olmak, ikincisinin ise memleketin dara düştüğüne inanıldığında hükümete el koyarak devlet başkanı olmak hayalinin rüyalarında yer aldığını anlatmıştı!
Birinci hedefi meslekteki yükselmenin kariyer hedefi olarak anlarken, ikinci hedefin 12 Eylül 1980 askeri darbesinin meşru dayanağı olarak gösterilen TSK İç Hizmet Kanununun 35. Maddesindeki ‘kollama ve koruma’ görevi olarak da anlaşıldığına bir kuşak olarak tanık olduk.
Darbelere hukuksal dayanak sağladığı iddiasındaki bu ünlü 35. madde, 2013 yılında TBMM Genel Kurulu'nda değişikliğe uğradı. "Silahlı kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır" ifadesi, "Silahlı kuvvetlerin vazifesi; yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, TBMM kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır" şeklinde değiştirildi.
Değiştirildi de, darbelerin İç Hizmet Kanunundaki meşru dayanağı kaldırılırken bir örgütlenme ve müdahale biçimi olarak DARBE sözcüğü ve kendisi tarihe mi karıştı? 15 Temmuz darbe girişimi kalkmayacağını gösterdi. Kalkması mümkün mü veya nasıl bir toplum modelinde darbeler yer alamaz?
Veya soruyu ‘Arap Baharı’ denilen Ilımlı İslam projesi üzerinden sorar isek, Libya, Cezayir, Tunus, Mısır, Yemen, Irak, Suriye ve Türkiye’de Amerikan eksenli iktidar hedefli darbeler öncesi ve sonrasında yaratılmak istenen toplumsal hareketlilikler, neden ordu taraflı müdahaleler veya uzlaşmalarla sonuçlanmaktadır?
Adına kuvvetler ayrılığı denilerek tanımlanan yasama-yürütme-yargı üçlemesinde ordu, yürütmeye bağlı gözükse de gerçekte örgütlenme biçimi, niceliği olarak nerede duruyor? Ordunun, jandarma dahil her il ve kasabadaki varlığı, ordu kurmayları ve temsilcilerini gerek merkezlerde gerekse taşrada yürütmenin emrinde gibi gösterse de gerçekte komuta kademesi ile ifade edilen 4. bir iktidar gücü haline getiriyor.
SSCB Devlet eski Başkanlarından Brejnev’in TSK ile ilgili ünlü cümlesi durumu yalın biçimde özetler: ‘Ordunuzu bizim için besliyorsanız çok küçük, sizin için besliyorsanız çok büyük!’ Ülkenin her santimetrekaresinde örgütlü bu büyük ordu Cumhuriyetin ilanından beri ‘dış düşman’ kurgularına rağmen içerde kollama ve koruma görevine devam etmektedir.
Bu nedenle, yazının konusu olmamakla birlikte iktidarın bir ayağını yasama, yürütme ve yargı olarak tanımlarsak diğer ayağını, vatanın her santimetrekaresinde elinde süngüsü ile örgütlü olan ordu olarak tanımlayabiliriz. Bu, III. Selim ve II. Mahmut’un yeniçeriyi rehabilite etmeye çalışmasından tutun da 1908’de Abdülhamit’in tahttan indirilişi, İttihat Terakki’nin 1913 Babı-ali Baskını ile hükümete el koyuşu, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve en son olarak da 15 Temmuz 2016 darbe girişimleri ile devam eden bir süreç.
Kendi kuşağımızın bile, yukarıdaki tarihleri dikkate aldığımızda 27 Mayıs ile başlayarak beş kez darbe ve girişimlerine tanıklık ettiği düşünülecek olursa, yalnızca seçimlerle kurulmaya çalışılan demokrasi fikrinin sandık dışında başka farklı ve güçlü toplumsal örgütlenmelere ihtiyaç duyduğu aşikârdır.
Başta merkezi iktidar karşısında güçlü yerel yönetimler olmak üzere, çalışma ve sivil toplum alanında sesini korkusuzca ve gür duyuracak sendika ve dernekler, iktidardan bağımsız üniversiteler, öğrenci örgütlenmeleri, çevre, kadın, LGBTİ, gençlik ve sesini bir biçimde duyurmak isteyen, merkezi iktidar karşısında ‘varım’ diyen örgütlenmeler olmadığı sürece darbe geleneğinin unutulması zor gözükmektedir. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası kurulan cuntanın bir numarası olan Kenan Evren anılarında, darbenin ikinci günü, o yıllarda en çok, 500 bin üyeye sahip DİSK’ten çekindiklerini belirtmişti. DİSK başta İstanbul olmak üzere örgütlü olduğu illerde sokağa çıkıp diğer muhalefeti de peşine taksaydı 1982 Anayasası kurulabilir miydi?
Ordu, hükümet, polis, parlamento, parlamento dışı partiler, yargı, yerel yönetimler, işçi ve memur sendikaları, gençlik ve üniversite örgütlenmeleri, çevreciler, LGBTİ örgütler, hayvan hakları savunucularının örgütlenmelerinin her birini, toplumda varoluşları itibariyle bir uzunluk birimiyle metrik cinsinden ölçerek boy sırasına dizsek sizin sıralamanız hangisi olur? Sizinkini bilmem ama benim boy sıralamamda ordu birinci sırada ve üstelik eskilerde kalan süngüsü yerine, kumandasında TBMM’yi vuran F16 ve otomatik silahları var? (Sahi kimin bu F16’lar - cevabı başka yazıya).
Ne yapmalı, nasıl yapmalı?
Ne yapmalı? Lafı dolandırmayalım, 15 Temmuz darbe girişimi ile açığa çıkan 40 yıllık cemaat örgütlenmesinin ılımlı İslam hedefli devlet ve toplum tahribatının üstesinden gelebilmek için Cumhuriyet yeniden restore edilmelidir. Diğer cemaatler sırada ve zaten var olan örgütlenmelerini yaygınlaştırmak için Fetullah’ın temizlenmesini ellerini ovuşturarak, hamlelerini öncelik bürokrasi olmak üzere sıralamaktalar. Üstelik muhalif gördükleri unsurları Fetullah kazanına atarak kendilerine alan açmaya çalışmaktalar. Fetullah tasfiye edilirken FETÖ dışındaki Cemaatler, 2002 de kurulan, 2010 anayasa referandumu ile zirveye taşınan birlikteliklerini 15 Temmuz sonrası bürokraside kadro, boşalan memuriyetleri doldurma ve daha da önemlisi ağızları sulandıran FETÖ ticaretinden pay istemektedirler. FETÖ kötü, kendileri iyidir. Orduya da, devlete de saygılıdırlar. O zaman tercih edilmelidirler. İşte, sıradaki tehlike tam da budur: Din devleti hedefinden sapmadan cemaatlerle yönetebilme: TEOKRASİ
Nasıl Yapmalı? Öncelikle ülkede ciddi bir yönetememe hali ortayaçıkmasından hareketle, parçalı olan sol-sosyal demokrat- sosyalist- demokrat ve liberal muhalefetin Darbe ve Cemaatler Devletine karşı DEMOKRASİ BLOĞU’nda bir araya gelmesini savunmak, bunun araçlarını geliştirmek, var olan muhalif kurumsallıkları kapsayan fakat onların üzerinde bir BLOK HAREKETİ oluşturmak öncelikli görev olmalıdır. Parlamentoda CHP ve HDP’nin içinde olduğu, parlamento dışındaki muhalif partilerin katıldığı, DİSK, KESK, TMMOB’un için yer aldığı, demokrasi ve özgürlük hedefli dernek, platform ve oluşumlarla, bağımsız durup söyleyecek sözü olanları da içerecek bir DEMOKRASİ BLOĞU. Parlamentoda ayrı duran CHP ve HDP’nin, kendi dairelerinde ses çıkarmaya çalışan parlamento dışı partilerin, torba yasalarla gelen hukuksuz düzenlemelere karşı çıkmaya çalışan DİSK, KESK ve odaların, yazar, çizer ve sanatçıları kapsayacak güçlü bir muhalif hareket. Bu blok, FETÖ temizlenirken yapılan hukuksuzluklara karşı çıkacağı gibi Cumhuriyetin yeniden kuruluşuna dair alternatif öneriler sunabilecek birikim ve söze de sahip olduğunu gösterebilir. Sorun yalnızca bir cemaat örgütlenmesinin AKP hükümetine karşı kalkışmasının ve onun darbe girişiminin devlette yarattığı tahribat değil, NASIL BİR DEMOKRASİ İSTİYORUZ? sorusunun, demokratik kurum ve kuruluşların nasıl olması gerektiği tartışılmasıyla Cumhuriyet’in yeniden kurulması, merkezi devletin otoriter ağırlığından uzak, çok sesli toplumun yaratılmasıdır.
Demokrasi Bloğu, güncel önceliği LİYAKAT İÇİN MÜLAKATA HAYIR diyerek, FETÖ temizliğinden boşalan kadroların yerine öncelikle ehliyetli ve liyakate göre kadro alınmasını savunmak için, parti ve cemaat referanslarının öncelik olduğu mülakatlara karşı çıkmalıdır. Her ne kadar soruların çalınması olasılık hesabındaysa da, ihtiyaç duyulan kadrolar için bilgi ve donanımın öncelikle belirleyici olmasını, ikinci eleme için mülakat kaçınılmazsa, bağımsız gözlemci ve hatta kamera kaydının şart olarak getirilmesi yeni cemaat hamlelerini frenleyecektir.
Demokrasi Bloğu, taşınma kararı alınan askeri kışlaların kent merkezlerinde yeni rantlara kurban gitmemesi için, bütün kışlaların belediyelere devredilerek buraların Kent Parkı olması için kampanya başlatmalıdır. KIŞLALAR KENT PARKI OLSUN kampanyası, betonun istila ettiği, rant için kentleşme tahribatıyla oksijeni azalan, günlük koşuşturmada sıkışmış kent insanının nefes alacağı alanlar olacaktır.
Demokrasi Bloğu, yalnızca FETÖ yurtları, kursları ve evleri değil bütün cemaat yurtlarının kapatılarak, ülkedeki öncelikli çılgın projenin üç ayda ÖĞRENCİLERE YURT YAPIMI olmasını savunmalıdır. Varsın beklesin F16 alımı veya Leopard tank ihalesi. Yılsonuna kadar öncelikle yüksek öğrenim gençliğinin barınma sorunu olmak üzere, yatılı bölge okullarının sayısı ve barınması artırılarak nasıl bir Çılgın Proje yapabileceğimizi gösterebiliriz.
Merkezi İktidarın bu kadar güçlü, yerel yönetimlerin merkezi idarenin vesayeti altında bu kadar güçsüz olduğu bir devlet ve toplum yapılanması, iktidarın merkezden yerele taşınmasına veya paylaşılmasına izin vermediği sürece, merkez adına iktidar gücünü ellerinde tutanların seçim veya darbe ile de olsa kendilerinde kerameti bulmalarına yol açmaktadır. İktidar Ankara’da tarif edilmekte, merkezi yönetim adına tüm il ve ilçelerde köylere kadar uygulanmaktadır. DEMOKRASİ BLOĞU merkez ve yerel sarmalındaki iktidar anlayışını sorgulayarak yerel iktidarların güçlenmesini gündeme taşımalıdır. Buna, merkez ve yerelin iktidar paylaşımı da demek mümkün mü?
İnanıyorum ki Darbeye ve Cemaatler Devletine karşı DEMOKRASİ BLOĞU fikri, düşünen, şüphe eden, soran ve sorgulayan, aydın birey yetiştirmekten yana derdi olan, tüm olumsuzluklara rağmen bu ülkede Demokrasinin er ya da geç kurulacağına olan inançla her demokratın kendini bulabileceği, katkı koyabileceği bir adım olacaktır.
Birlikte olursak GERÇEKLEŞTİREBİLİRİZ, buna GÜCÜMÜZ VAR.
Gönen Orhan
Commentaires