Bu yazı “KATILIMCI BÜTÇE ve ŞİŞLİ DENEYİMİ: Benim BÜTÇEM “ süreç kitabı için hazırlanmıştır.
12 Eylül Darbesi ve ardından gelen 83 Anayasası, asker-bürokrasi vesayeti ile 90’lı yıllara kadar ağır biçimde devam etti. 1989 seçimleri ile özellikle sivil kesimlerde başlayan yerele ilişkin demokratik düşünce ve öneriler, Yerel Gündem 21 tartışması ve kentlerde örgütlenme çabaları, 2000’li yıllarda, yeterli olmasa da Yerel Yönetim Reformuna taşınmasına neden oldu. 2002 yılında çıkarılıp Anayasa Mahkemesi rötarı ile 2005’de yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 12 Eylül travmasının üzerine reformist özellikleri taşısa da yine vesayet altında işlemeye başladı. Osmanlıdan Cumhuriyete devr olan vesayet hukuku, merkezi idarenin, bir anlamda Ankara’nın belirlemeci olma esasına dayandı ve AKP döneminde yapılan revizelerle de bu katlanarak günümüze kadar süregeldi.
2019 Yerel Seçimleri, Türkiye tarihi açısından Ankara Otoritesinin kırılmasının başlangıç adımı olurken, yerel yönetimler açısından da ittifaklar politikasının uygulanabilirliğinin göstergesi oldu. Yerel Seçimlere yönelik 2017’de başlayan tartışmalar yalnızca ittifaklar anlayışının politika üretmekte yeterli olamayacağını, sivil toplum iradesinin, aşağıdan yukarı örgütlenmelerin, her şeyden önce kent hakkı ve mahalle tabanlı örgütlenmelerin, kentlerin bütününe yayılmasının demokratik yaşamın güvencesi olacağının fikrini yeniden gündeme taşıdı.
12 Mart ve 12 Eylül’de demokrasi oyununa ara veren düdükler çaldığında hak savunucuları ağır bedeller öderken, toplumsal olarak karşı çıkışlar çok cılız kaldı. Her iki düdükte de Yerel Yönetimler askeri vesayetin emir-komutasına girdi. Ortada kent hakkını esas alan bir yerel yönetim anlayışı olmayınca, kentler verilenle yetinmek durumunda kaldı.
2019 seçimleri öncesi başlayan yerel yönetim tartışmaları, aynı zamanda yerinden yönetimi esas alan, kentsel hizmetleri lütuf değil hak olarak gören, yalnızca Temsili Demokrasinin seçilenlerinin değil de katılım esası ile aktif vatandaşın da yönetim de yer almasını isteyen, seçildikten sonra mikro devlet başkanlarına dönüşen başkanlar yerine Toplumcu Belediyecilik ilkelerine vurgu yapan bir anlayışın yeniden gündeme taşınmasına aracı oldu.
Şişli’de Özgür Şişli Özgür İstanbul, TÜSES vb. örgütlenmelerde yapılan tartışmalar yerel seçim ekseninde Nasıl Bir Yerel Yönetim? sorusunun detaylı tartışılmasına, bu sorunun yanıtlarını güçlendirecek saha araştırmaları ile ivme kazanmasına neden oldu.
Şişli Seçim Kampanyası bu tartışmalar ile başladı. Yola çıkarken, CHP Şişli Adayı Muammer Keskin Kampanyası için kurulan Şişli Strateji ve İletişim Grubunun kampanya başlangıç sloganı “Şişli Hepimizin” oldu. Bu slogan, bir anlayış değişikliğinin başlangıcı olurken, Belediye Başkanlarının Tek Adam-Mikro Devlet Başkanı uygulamalarına itirazın da ilk adımı oldu. Bu adımın kampanya bildirgesine taşınan ana ilkesi ise katılım oldu.
Devamla Kampanya Bildirgesinde:
Ulaşılabilir, Şeffaf ve Hesap Verebilir Başkan,
Mahalle Ölçeğinde Katılım,
Ortak Akılla Çözüm Odaklılık ,
Geleceği Birlikte Tasarlıyoruz cümleleri ile katılım anlayışının çerçevesi çizildi.
Katılımın Şişli’de hayata geçebilmesi için:
Mahalle Meclisleri,
Mahalle Meclisleri Konseyi,
Katılımcı Bütçe,
Kent Konseyi Yaklaşımı, Çocuk-Genç-Kadın Meclisleri,
Muhtarlar Meclisi yaklaşımlarına vurgu yapıldı.
Bu anlayışın bir yansıması olarak, seçim sonrası KOMŞU MASA VE KOMŞU KART proje gerçekleşmelerinin ardından, birlikte yönetimin dünyadaki en somut uygulamalarından, aktif vatandaş ve mahalleyi esas alan KATILIMCI BÜTÇE projesi gündeme geldi.
Şüphesiz, yerel yönetimlerin yaşadığı vesayeti tabanda reddederek, birlikte yönetim anlayışını mahalleden yerel iktidara taşıyacak iş birliğinde Şişli Kent Konseyi önemli bir sac ayağı olacaktı. Katılımcı Bütçe Projesi, Kent Konseyi ile tartışmaya açılarak birlikteliğin yolu açıldı. Şüphesiz bu iş birliğinin gerçekleşmesinde seçimler öncesi var olan Şişli Demokrasi Meclisi, Kurtuluş Komşu Ağı, Teşvikiye Mahalle Meclisi gibi platform ve örgütlenmelerde tartışılan katılım ve işbirliği yaklaşımlarının da olumlu etkisi oldu.
Gönen Orhan
gonen@gonenorhan.com
Comments